Akıl mı imanı getirir, iman mı aklı getirir ?..
Akıl nedir ?.. İman nedir ?..
Akıllı olmayan imanlı kişi, söz konusu olabilir mi ?..
İmanlı ama akılsız, olmaz!..
İman, mutlaka akla dayalı olarak çalışır.
Hiç, aklı olmayan birinin, imanından söz edilebilir mi?.
Bir kişi akıl yolu ile bazı şeyler anlar, kavrar.
Bu, anlayıp kavradıklarına nispetle, anlayamayacakları, kavrayamayacakları olduğunu fark eder. Aklı ve mantığı çerçevesinde, kabul ettiklerinin ötesinde de bir şeylerin olabileceğini düşünerek, “Bunlar da olabilir!” değerlendirmesine girer..
İşte bu düşünce insanı, “İMÂN”a ulaştıran şeydir.
Gördüklerimize, algıladığımıza, değerlendirdiklerimize nispetle, göremediklerimiz, düşünemediklerimiz, değerlendiremiyeceklerimiz olduğunu da idrâk etmek suretiyle İMÂN noktasına geliriz.
Bizim genelde, basit insan olarak bütün yaşamımız akıl ve mantık üzerine kurulmuştur...
Ve, bunun neticesi olarak da her şeyin; görüp, düşünüp, bildiklerimizden ibaret olduğunu zannederiz..
Halbuki, aklımızın kapsayamadığı sonsuz nesneler ve kavramlar olduğunu, çoğunlukla düşünemeyiz. Ve hemen de, değer yargımız ortaya çıkar;
“Bu böyledir, bundan ibarettir.” diye!.. Ve devamla,. “madem öyle, niye böyle?..” deriz.
Burada yaptığımız önemli bir yanlış var:
Senin, yaşamın boyunca kavrayabildiklerin ne kadar?..
Farkında olamadıkların ne kadar?..
Farkında oldukların o kadar az ki!..
Farkında olamadıkların ise, sonsuz!..
Akıllı adam!.. Ama, gerçek manâdaki akıllı adam, değer yargılarını terk eden insandır!..
Değer yargın, neye GÖRE ?..
Topluma GÖRE veya bildiklerine GÖRE!..
Sana ulaşan kadarıyla bildiklerine GÖRE, bir HÜKÜM veriyorsun!..
O şey hakkında bilmediklerin ne kadar acaba?..
Bilmediklerinin ne kadar olduğunu bile bilemiyorsun!
Bırak bilmediklerinin ne kadar olduğunu, bilmediğinin dahi farkında değilsin!..
Peki.. Sen, bildiklerine GÖRE bir hüküm verip, “Bu, böyledir..” derken; bilmediklerin devreye girerse eğer, acaba o şey hakkındaki değer yargıların aynen devam edecek mi?.. Hayır!..
O zaman, aczîyet içinde: “Ama ben böyle biliyordum.”
?) demek basitliğine düşeceksin. “Bu kesinlikle, böyledir!..” diyerek bir konuda değer yargısına erişmek, basit insanın işidir, işlevidir.
Akıllı insan, Kurân ve Allah Rasulü verileri dışında hiçbir konuda, hiçbir olayda; “Bu böyledir!.” kesin yargısında bulunmaz!.
Çünkü, senin bildiklerine GÖRE o, her ne kadar öyle ise de, senin bilmediğin pek çok gerekçeye, sebebe göre de belki de öyle değildir!
Bunun içindir ki, ana sistem ve prensip “Yargılama Allah’a mahsustur..” hükmü ile neticelenmiştir.
Yargılama.. Yargılamak nedir?..
Yargılamak, bir şeyi değerlendirmektir. O şeyi önce, değerlendirirsin. O değerlendirmenin sonucuna GÖRE de, o şey hakkında HÜKÜM verirsin.
Onun için, insanlar arasındaki münasebetlerde Hz. Ömer’in şu sözü olaya açıklık getirir:
“Biz zâhir’e GÖRE değerlendirme yaparız!..”
Yani, bizim yaptığımız değerlendirme zâhir’e, görünüşe GÖRE’dir..
Peki?.. Ya GERÇEĞE GÖRE ?..
Gerçeğe göre değerlendirme, yalnızca Allah’a aittir! Allah Rasulüne göre dahi değil!
Allah Rasulüne göre olsa, kendine göre hüküm verirdi..
O, daima âyet beklemiştir, her hangi bir konuda konuşmak için!..
Bu da gösterir ki, gerçek yargılama, değerlendirme, hüküm verme yalnızca, Allah’a aittir...
Öyleyse bizler akıllı insanlar isek, ister yaşayan, ister aramızdan ayrılmış olsun, hiç kimse hakkında, yargılama yapmayız!.. Onun hakkında hüküm vermeyi Allah’a bırakır, “Onun durumunu Allah bilir!..” deriz...
İşte, bunu diyebilmek, aklın iman kapasitesi ile ilgilidir.
“İdrak edemediğini, inkâr etmemek ” ile ilgilidir...
Yaşamınız boyunca her gün sayısız olaylarla karşılaşıyorsunuz. Bu sayısız olaylar içinde insanları veya olayları değerlendirip de : “Bu budur. Şu şudur.” dediğiniz anda yüzde 99 ihtimalle yanılıyorsunuzdur.
O konu hakkında sizin bildiğiniz ne kadardır?.. Bilemedikleriniz ne kadar?..
O insanın bir davranış ortaya koyarken, hangi gerekçelerle hareket ettiğini bilebiliyor musunuz?.. Onu yaparken ki NİYETİNİ biliyor muydunuz? Hayır!.
“FİİLLER NİYETE GÖRE DEĞERLENDİRİLİR” hükmünü duymadınız mı?
Peki o kişinin niyetini bilemediğinize göre, o insanı siz nasıl yaptığıyla değerlendirip, yargılayabilirsiniz?.
Akıllı insan, insanları değil, fikirleri eleştirir.
İnsanları eleştiren ise, kendisinin akıllı olmadığını dile getiriyordur, o eleştirisi ile...
Eğer düşünen, akıllı bir insan olarak yaşamak istiyorsak, sadece fikirleri eleştireceğiz. İnsanlar hakkında hiçbir yorumda, değer yargısında bulunmayacağız.
Çünkü, bir insanı yargılayıp hüküm verebilmemiz için, o insanın bütün düşünce dünyasına, niyetlerine âşina olmamız gerekir ki, bu da, mümkün değil!..
Demek ki, akıl olmadan imân olmaz!..
Akıl, bir bilineni diğer bir bilinene bağlamak suretiyle derin tefekküre ulaşır.
Tefekkür, düşünce devreye girince de, imân başlar..
Ancak elbette ki bu, tefekkürün en alt seviyesidir ki, semeresi de “Taklidî iman”dır. Bunun tahkike dönmesi ise çok daha kapsamlı aklı ve dolayısıyla tefekkürü gerektirir.
alıntı.