Hayatimizda her baktigimiz seye aslinda bu gözle baktigimizin farkinda degiliz. Üstün körü bir bakisda diyebilecegimiz bu eylem, bize her seyin „normal“ ve „böyle olmali“ kabulümüzü dikte ediyor.
Anne cocuk dünyaya getirir. Agaclar meyve verir. Bulutlar yagmur yagdirir. Günes isitir. Yani bütün bu olaylara sebeb olarak bunlari biliriz. Ancak bütün bu olaylarin olusumunda bu sayilanlarin bütün sebeb ve vesilelerden bir parca oldugunu biliriz. Tamami degildir.
Ancak meselelere yüzeysel (sathi nazar) bakmaktan öteye gecemedigimiz icin, bunlarinda birer mahluk (yaratilmis) oldugunu ve „Asil“ olana götüen yolda birer araci oldugunu unutuyoruz.
Bir anne dokuz ay karninda tasidigi evladinin, sekil almasina, büyümesine ve dogacagi günü tesbit etmesine tesir edebilir mi ?
Tesir gücü olsaydi, pekala olabilirdi. Ancak Anne böyle bir gücten mahrum. Ezel programina ayarli bir varlik olarak „Vücud“ makinesi harfiyyen görevini yerine getiriyor.
Bu durum, tabiat ve diger alemler icinde gecerlidir. Agacin elinde böyle bir imkan olsaydi sayet, mesela; bir visne agaci eksi olmasina binaen „gül“ yetistirmeyi arzu edebilir ve her insanin kendisine ragbet etmesini saglayabilird.
Düsünen ve teffekkür edebilen insanoglunun, bu eylemlerde kullandigi ilk etapda gözüdür, ancak gözüyle algiladiklarini tefekkür boyutuna tasiyarak, hakiki nazara yani idrake ulasabilir.
Buna bir kalp gözü ile görmenin bir meyveside diyebiliriz.
*Yüzeysel bakis, bir seye dis yüzü ile bakma, derinine inememe
selam ve hürmetlerimle...
-----
Namuslu olmak söz ile olsaydi, dünyada namussuz kalmazdi...