5 temmuz 1993 akşamı, Başbağlar köyüne gelen 60’a yakın Pkk’lı terörist, köyü üç koldan kuşattılar.
Saat 2

00 civarında köyün erkekleri akşam namazı için camiye gitme hazırlıkları yapıyordu. O sırada 20 kişilik ilk terörist grubu köyün girişini tuttu ve yardımı engellemek için telefon kablolarını kesti. 3’ü kadın 40 kişilik bir terörist grubu ise köyün içine girdi. Ramazan ayıydı ve köylüler iftar saatini bekliyordu. Caminin hocası akşam ezanına yeni başlamıştı ki, iki kadın saldırganın silahlarını ensesinde hissetti ve ezanın devamını getiremeden dışarı çıkarıldı.
Teröristler köyün içine doğru dağıldı ve köyün bütün erkeklerini köyün üst kısmındaki tepede topladılar. Köyün kadınlarını ise köyün aşağısındaki derede topladılar. “Sadece konuşma yapacağız” diyerek muhtemel bir direnişi önleyen teröristlerin bir kısmı, ellerinde yanıcı madde ve fitillerle köyün içinde bekliyordu. Bu grubun görevi katliamın ardından köyü ateşe verip evleri ve camiyi yakmaktı.
Köyün erkekleri tepe önünde tek tek sıraya dizildi. Teröristler önce onlara örgüt yanlısı bir konuşma yaptı, ardından ellerindeki uzun namlulu silahlarla üzerlerine kurşun yağdırdılar. 28 kişi orada hunharca katledildi.
Ardından köyün içindeki saldırganlar evleri ateşe verdiler. 5 kişi de yakılan evlerde alevlerle can verdi. Köydeki 69 ev, cami ve 4 araba yakıldı.
PKK’lılar tarafından köyün aşağı tarafında toplanan kadınlar, köyün erkeklerini ve eşlerini kurtarmak için ziynet eşyalarını toplayıp teröristlere verdiler fakat katliama engel olamadılar.
Faşist kürt katiller katliamı gerçekleştirdikleri yere “Sivas’ın intikamı alındı” yazılı bildiriler bırakarak köyü terk ettiler. Dışarıyla iletişimleri tamamen kesilen köy halkı, katliamı ancak ertesi gün haber verebildi.

KATLİAMIN TANIĞI ANLATIYOR: “BENİ ÖLDÜ SANDILAR, BIRAKTILAR”
Olay sırasında kurşunlanan ve öldü diye bırakılan Muhtar Ali Akarpınar, Türkiye Gazetesi’nden İrfan Özfatura’ya o gün yaşadıklarını şöyle anlatmıştır:
“Böylesi bir temmuz günüydü. Başbağlar sabah mutlu uyanmıştı. Gurbetteki hemşerilerimiz gelmişlerdi, kucaklaşmışlardı. Hatta Almanya’dan bir minibüs yollamışlar, nihayet köyümüzün bir arabası da olacaktı. O zamanlar Başbağlar kıpır kıpırdı. Hayvancılık hızlıydı, ekinler boylanmıştı. Akşam namazı camideydik. Eli silahlı militanlar geldi, çok gençtiler, bizi köyün yukarısına çıkardılar. Doğrusu itmediler, kakmadılar, zorlamadılar. Kadınları da kuru bir dere yatağına toplamışlar. Takriben yarım saat, belki üç çeyrek örgüt propagandası yaptılar. Meğer bizi oyalıyorlarmış, aşağıda evleri talan ediyor, yağma yapıyorlarmış o anda. Ne zamanki kesif bir duman yükseldi köyün yakıldığını anladık. Zaten evlerimiz ahşap ve bitişik nizam. Üstü ot, altı ahır, Nasıl berbat bir koku anlatamam. Bak, hayvanların çığlıkları hala kulaklarımda.”
“Zor, zira ağaç diplerinde gölgeler vardı. Biz 40 kadar militan saydık ama istihbarata sorarsan 100 kişi civarındalar. Birden ateş emri verildi, ilk kursunu göğsümden aldım, koltuk altımdan çıktı. Düşmüş bayılmışım herhalde beni öldü sandılar. Bir ara gözümü açtım köy alev duman. Yanımda Kamil Akpınar yatıyor yaralı. İçim yanıyor diye sızlandı, kıpırdayamıyorum ki su bulsam ona. Rahmetli çıkamadı sabaha. Başpınar nahiyesi 30 km kadar uzakta. Orada karakol var. Yukarı Mutlu köyü çok yakın yetkililer aramış olmalılar. Hadise mahallinde 565 kovan toplanmış, demek üzerimize en az 20 Kaleşnikof şarjörü boşaltmışlar. 5 köylümüz de evlerinde yanarak şehit oldular. Sabah komşu köylerden geliyorlar, beni iptidai bir sedyeyle taşımışlar. Köye itfaiye hiç gelmemiş, ben 2 ay sonra döndüm enkaz için için yanıyordu hala. İnanır mısınız buraya bir sene kuş gelmedi, kedi köpek kalmadı ortalıkta.” (basbaglar.org)

