57 aktive Mitglieder
               
 
Beitrag gepostet am 27.11.13, 00:46 Nr.: 1 Antworten
 
Hayatının Rengi
Merhaba Forumdaşlar,
Çoğumuzun bildiği hayatlar ve doğrular, kendimizde çevremizde ve bize gösterilenlerde gördüğümüzdür.Yeryüzünde 7 küsur milyar insanın dışarıya gösterdiği ayrıca kendi içlerinde yaşadıkları yine bir o kadar hayat var aslında.
Her hayat ayrı bir kişilik ve yaşanmışlıklarla, etkileşimlerle tekrar tekrar devinilen renklerdir.Hepimizin bir ana rengi var.Bu renklerimiz zaman zaman değişiyor.Ana rengimiz dışında bazen, 
Ateşli kırmızı,özgür mavi,huzurlu yeşil,neşeli sarı,asil mor,rahat pembe,güvenli turuncu ...oluyoruz.
Ve bizim farkettiğimiz sadece o anki kendi rengimiz.
Halbuki dünya tüm renklerle güzel.Tüm dünyayı kendi rengimize benzetmeye çalışıyoruz.Düşünsenize tüm dünyanın sadece kırmızı yada yeşil olduğunu.O zaman kırmızı yada yeşilin yani kendimizin nasıl farkında olacaktık.Sen onun rengini kendi rengine benzetmeye çalışırken oda  kendi rengini korumaya çalışacak ve tüm bu hangamede(tüm renklerin karışımından)siyah doğacaktır.
Tercih Senin hayatların çarpışmasından doğan siyah mı,yine tüm renklerin karışımı ışığın rengi beyazda mı birleşmek istersin?
Bir ihtimal daha var oda gökkuşağının bir rengi olmak mı dersin.

-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 27.11.13, 01:08 @su_hayat Nr.: 2 Antworten
 
Hayatının Rengi
Hayatın bizim bilmediğimiz başka bir rengi,
Çin'in Sichuan eyaletinin güneybatısı ile Yunnan eyaletinin
kuzeybatısı arasındaki sınır bölgesinde yer alan azınlık etnik
gruplardan biri olan gizemli Mosuolular yaşıyor. Eski çağlardan bu yana
Mosuolular, anaerkil bir toplum geleneğini sürdürüyor. Merkezinde kadınların
olduğu her ailenin en az 10 üyesi var. Yalnızca annelerinin kim olduğunu bilen
Mosuolular, babalarının kim olduğunu bilmiyor. Mosuolu ailelerde erkek
akrabalar, ya dayı, ya erkek kardeş veya erkek torun oluyor. Bunun gibi anaerkil
toplumlara, günümüzde çok nadir rastlanıyor. Bu nedenle, Mosuolular, "insan
toplumunun canlı fosili" olarak nitelendiriliyor.

Hiç evlenmeyen
Mosuolular, eski çağlardan bu yana kız çocuklarına daha çok değer veriyor. Ancak
tabii ki erkekler de önemsiz değil... Yetişkin erkekler, akşam evlerinden çıkıp
sevgilileriyle buluşuyor ve gün doğmadan önce kendi evlerine geri dönüyor; sonra
da evin reisi olan kadının talimatlarına göre tarlada çalışmaya gidiyor. Ancak,
evde yemek zamanı gelince en büyük saygıyı erkekler görüyor. Sofranın baş
köşesine oturtulan erkeklere, evin reisi kadın hizmet ediyor. Mosuolu ailelerin
reisi hep kadınlar... Ailenin en becerikli kadını, ailenin üretime ve günlük
yaşama ilişkin işlerini yönetiyor.

Mosuolu ailelerde, çocuklar
yaşlılarla birlikte yatıyor. Çocuk 13 yaşına geldiğinde, aile içinde görkemli
bir "yetkişkinlik töreni" düzenleniyor. Törenden sonra, kızlar kendileri için
ayrılan odaya taşınarak tek başlarına oturmaya başlıyor. Genç kızlar bu törenden
sonra sevgilileriyle buluşabiliyor. Ancak Mosuolu kızlar genellikle 18 yaşına
gelince sevgililerle buluşmaya başlıyor. Erkekler sevdikleri kızlarla buluşup
akşam kızın odasında kalıyor ve ertesi sabah kendi evlerine dönerek tarla
işlerinde çalışıyor. Bir Mosuolu kadının, ömrü boyunca belki birkaç, belki de
onlarca sevgilisi olabiliyor. Ancak Mosuolu kadın belli bir süre boyunca
yalnızca bir erkekle ilişki kuruyor, bu ilişki bitince başka bir erkekle
buluşmaya başlıyor; yani toplumsal ilişkilere çok eşlilik değil, tek eşlilik
hakim...

İki sevgili arasındaki aşk ilişkisi yürümezse, kadın kapıyı
açmıyor; durumu anlayan erkek de bir daha gelmiyor. Birbirinden ayrılan kadın ve
erkek yeni sevgili aramaya başlıyor. İki sevgili arasında çocukların
yetiştirilmesi ve varlıkların bölünmesi gibi sorunlar söz konusu olmuyor; çünkü
her şey kadına ait...


-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 27.11.13, 01:55 @su_hayat Nr.: 3 Antworten
 
Hayatının Rengi
Merhaba,

Dünya senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle,
kıymetlerle, gönüllerle hoştur. Sadece senin gibiler değil, senden
olmayanda çok yaşasın ki, sen de yaşa…

Hele bir de onun gözünde gör şu fani dünyayı…

Herkes beyaz olsa o zaman beyazı fark edemesin ki değil mi? Veyahut da siyah…

Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini…

Beni ben yapan yegâne şey, benden olmayandır. O yoksa sen de yoksun…

Ne anlamı kalır ne rengin belli olur ne de tadın...alinti..


Haklisin Renklerimizle variz ve Gökkusagi olmamak icin hicbir sebep yok..yeterki insanligimiza sahip cikalim..


Bu anlamli konu icin tesekkürler..





0
 
Beitrag gepostet am 27.11.13, 20:03 @serhad45 Nr.: 4 Antworten
 
Hayatının Rengi
Adının insan olması için bir insandan doğmak yeter.
Sadece bu adın, sıfat olarak kalmaması insaniyet ister.
Amma velakin insaniyetliği becerebilmek bilgi,vicdan,onur,inanç, emek ister.Bunu her insanım diyen kaldıramaz ağır gelir.
İnsanlıkları ağır gelenler bu yükün altında ezilmemek için diğerlerinin tepesine çıkmaya kalkar.
Ve aynı zamanda kendi renklerini seçemedikleri(kendini bilmeyen diğerlerini nasıl bilecek),  diğerlerinin renklerini farkedemedikleri için,tüm renkleri birbirine karıştırıp her tarafı kapkara görürler.Karanlıkta yol bulmak zordur.O karanlıkta hem yolunu bulamaz, hemde kendi yolunu bulanların, bulmak isteyenlerin yoluna taş dizer.
Karanlık, renksiz,tek renkli bir dünyaya hayır.
Gökkuşağı olmaya gerek yok gökkuşağında bir renk olmak yeter.


-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 27.11.13, 20:26 @-anahita- Nr.: 5 Antworten
 
Hayatının Rengi
Duygular karşılıklı Anahita bilesin,
Yine bizleri geniş bilgi ışığınla aydınlatıyorsun varolasın hep.
Evet birazda olsa ataerkillerimize,anaerkilliğinde varolabileceğini vede gayette güzel varolabileceğini anlatmak(aslında ben değil Mosoular anlatıyor)istedim.Yüzlerce belkide binlerce yıldırda bu şekilde bir sorun çıkmadan yaşıyorlar.Erkeklere duyrulur.
Bu anaerkil toplulukta şiddete yer yokmuş.Tecavüz kelimesini bilmiyorlarmış.
Var mı böyle bir dünya ya?Hemen oraya taşınsak mı ne?
 

-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 27.11.13, 20:45 @toni- Nr.: 6 Antworten
 
Hayatının Rengi
Selam Toni
Senin rengin kesin kırmızıdır gibi görünüyor uzaktan.
O toplulukta çocuklara yine kadın bakıyor.Sanırım erkeklerin çocukla ilgili sorumluluğu yapım aşamasından sonra bitiyor.Her yerdede kaytarıyorsunuz ya pes doğrusu.
Çirkinler nasıl eş buluyor sorusuna gelince burada süreç nasıl işliyorsa oradada öyledir.Doğa yasası uygulanıyordur.Yani'' Bitli baklanın kör alıcısı''yasası.
Daha geniş bilgi istiyorsan, bu topluluk hakkında araştırma yapan,gidip belli bir süre onlarla yaşayan Ricardo Coller isimli şahsın Kadının Krallığı adlı Kitabını okuyabilirsin.


-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 27.11.13, 22:00 @toni- Nr.: 7 Antworten
 
Hayatının Rengi
Hiçte mor görünmüyordun ya neyse.Sen öyle diyorsan öyledir.Zorla kırmızı yapacak değiliz ya.Gel en iyisi biz mavide anlaşalım.
Madem enteresan buldun ne demek elime geçerse.Git bir kitapçıya,orada bulamazsan netten oda olmazsa Türkiye'den birilerine ısmarla.

-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 28.11.13, 21:59 @su_hayat Nr.: 8 Antworten
 
Hayatının Rengi
Yine bizden çok farklı bir renge bakalım;

ŞİNTOİZM

Dünyanın en eski dinleri arasında yer alır. Japonların Milli Dini karakterini sergilemektedir.
Şintoizm’in Japonca’da karşılığı Kami-Nomiçi ‘dir ( Tanrıların Yolu). Şintoizmin herhangi
bir kurucusu yoktur.

Şinto türbeleri Japonya’da 100 binin üzerindedir. Türbelerde hiçbir resme
tapılmaz. Sunak üzerine günlük olarak taze yiyecekler, su, tütsü vb. şeyler konur. Tüm
evrenin kutsallığında içsel bir inanç vardır ve insan bu kutsallıkla uyum içinde olabilir.
Şintoistin anavatanına yönelik hararetli sevgisi, Japon halkının kendi ülkelerine olan
bağlılığında ifadesini bulmaktadır. Şintoizm yaklaşık 2500-3000 yıl önce ortaya
çıkmıştır. 13 eski mezhebi olup, her birinin kendi kurucusu vardır. Kutsal metinleri,
Japonya Kayıtları Kokiji (Eski Olayların Kayıdı Nikorg Yengişiki (Yengi döneminin
Enstitüleri)’ dir. Şintoizm ‘in bir diğer özelliği milli, iptidai resmi inanış sistemi bulunmayan,
diğer dinlere karşı oldukça hoşgörülü bir din olmasıdır. Şintoizm’in 2 temel özelliği
kısaca; milli bir dindir, tabiata tapmaya önem verir. Belli bir kurucusu ve inanç sistemi
olmayan, milli, geleneksel, çok tanrıcı, diğer dinlere hoşgörülü, ata ruhlarına saygı gösterilen
bir dindir.

Nakledildiğine göre Japonya’da 8 milyon ilah vardır. Dağ, ırmak, ateş, gök
gürlemesi, fırtına, yağmur, vb. ilahlar dışında her meslek sahibinin de ayrı bir ilahı
vardır. Ölüler yaşayanlara muhtaçtır. Kendilerine ikram yapıldığı, mezarın üzerine
yiyecek, içecek, eşya vs. konulduğu sürece mesut olurlar.

İmparator, Güneş ilahesinin torunudur. Genellikle Japonlar dünyanın iyi ve kötü
ruhlarla dolu olduğuna inanırlar. Şintoizm ‘de ibadetler tapınaklarda veya evde
yapı labilir. Mabetlerde genellikle eskiliği açısından değerli olan ayna, kılıç ve
mücevherli taş bulunur. Japonların ibadet şekilleri çok sade ve basittir. İbadet etmek
isteyen kişi mabede gider, elini, yüzünü ve ayaklarını Müslümanların abdest almaları
gibi yıkarlar. Mabetteki kıymetli eşya karşısında diz çöker. İbadetini tamamlar ve dışarı
çıkar. Eskiden ibadette kurban bulanmasına rağmen, günümüzde rastlanmamaktadır.
İbadet için temizliğe çok önem veren Japonlar bunu ihmal etmeyi büyük günah
sayarlar. Bazı özel durumlarda İslam inancındaki gusüle benzer bir temizlik yaparlar.

İbadeti rahipler idare eder.

Evlenme törenleri mabetlerin bitişindeki evlenme salonlarında rahipler tarafından
icra edilir. Cenaze törenlerini ise Budist rahipler yönetir. Bu anlayış bir Japon
tarafından “Biz Şintoist doğar, Budist ölürüz” şeklindedir. Onlara göre “Aile bir dindir,
aile ocağı ise tapınaktır.” Ölülere karşı görevini yapan insan, yaşayanlara karşı olan
vazifelerini de yerine getirmiş olur. Çok eski zamanlardan kalma duaları ezbere
okumak, ilahlara hediyeler takdim etmek Japonların bugünde vazgeçemedikleri
davranışlardandır.

Şintoizm ‘de ilahlar hem erkek (izanagi) hem de dişi (izanami) ‘dir. Bu iki ilah
daha sonra geleceklerin ataları olmuştur. Şintoizm ‘de kutsal metinlerin de bu ilahların
yaptıkları yazılıdır. Onlarda aynen insanlar gibi doğar, evlenir, banyo alır, hastalanır,
kıskanır, ağlar ve ölür. Ahlaki karakterleri de insanlarınkine benzer. Bütün ilahlar
doğrudan doğruya tabiat güçleri veya tabiatta bulunan bazı maddelerle ilgili
görülmüştür. Tabiat ilahları arasında en önemlisi güneş tanrısı Amaterasu ‘dur.
Şintoizm ‘in iki mukaddes metninde yıldız ve fırtına ilahları ile sis ilahesinin de
adı geçer. Fuji-Yama Dağı da mukaddes dağlar silsilesinin en önemlidir.

Şintoizm ‘in kutsal metinleri de ikidir: Kojiki ve nihongi. Çin yazısının kabulünden
önce kendilerine has bir yazıları bulanmadığı için Kojiki ‘nin yazıya dökülmesi 712
yılında imparatorun emri ile olmuştur. Tanrıların ve devletin ilahi kaynağı ile insanlığın
başlangıcından Kojiki kitabında bahsedilir. Nihongi ise, bir nevi Kojiki ‘nin yorumudur.
Nihongi ‘de devlet hizmetlerinde görev alanların uyması gereken bazı tavsiyeler yer alır.
Günümüzde Şintoizm milli bir din olması nedeniyle Japonlar arasında yaygındır.
Başta Japonya olmak üzere Japonların yaşadığı diğer ülkelerde de yayılma imkanı
bulmuştur. Günümüzde Şintoistlerin sayısı 100 milyon’un üzerinde olduğu tahmin
edilmektedir


-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 28.11.13, 22:47 @su_hayat Nr.: 9 Antworten
 
Hayatının Rengi
Japonlar muhteşem bir düzen içinde su sırasında. yerlere belediye tebeşirle yol çizmiş. hayran kalınası bir düzen.
11 Mart 2011 de 8.8 luk Fukuşima depremi sonrası Japonya'da su sırası.
Sizce bu hangi renk?

-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 28.11.13, 23:47 @su_hayat Nr.: 10 Antworten
 
Hayatının Rengi
Buda başka bir topluluğun rengi
Beyaz Zambaklar Ülkesinde 
1920'de Grigory S.Petrov'un kalemiyle yazılan kitap, tüm imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen,Snelman ve onun önderliğindeki bir avuç aydının  askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insanın Fin halkıyla omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir uygarlık mücadelesi verdiklerini,kültürü siyasisi ve eğitimiyle tüm insanlığa örnek olacak bir şekilde nasıl geliştiklerini anlatıyor.Herkesin kendine pay çıkarabileceği bir eser. 

-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 30.11.13, 21:46 @su_hayat Nr.: 11 Antworten
 
Hayatının Rengi
ABORJİN DUASI

Her şey yeterli olsun! seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni diliyorum. Aydınlık bir bakıs açısına sahip olmana yetecek kadar günes diliyorum. Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum. Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum. Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum. İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum. Sahip olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum. Son "elveda"yi atlatmana yetecek kadar "merhaba" diliyorum. 
Aborjinlerin rengi,
Aborjinler ifadesi genel olarak tüm bir Avustralya, Tazmanya ve çevre adalarda yaşayan yerlileri tanımlamaktadır. 
Avustralya yerlileri kendilerinin hep Avustralya kıtasında bulunduklarına inanırlar. Yerlilerin kökeni ile ilgili elde hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Güneybatı Asya'dan bu kıtaya gelmiş olmalarına rağmen hiçbir Asya halkıyla herhangi bir bağlantıları olduğuna dair kanıt bulunmamaktadır.

İlk Avrupalı yerleşimcilerin kıtaya gelişinden önce Avustralya'da 250 bin ve 1 milyon arası bir nüfusun olduğu tahmin edilmektedir. Nüfus düzeyi muhtemelen binlerce yıldır aynı kalmaya devam etmiştir. Avustralya yerlilerinin çoğunlukla çöl sakinleri olduğu şeklindeki genel kanı aslında yanlıştır çünkü en yoğun yerli popülasyonunun olduğu bölgeler sahil bölgeleridir. En büyük nüfus yoğunluğu kıtanın güney ve doğu bölgelerinde özellikle de Murray Gölü vadisinde yer almaktadır. Bununla birlikte Avustralya yerlileri, Tazmanya'nın soğuk ve nemli platolarından kıtanın kurak iç bölgelerine kadar tüm Avustralya'da doğa ile başarılı bir uyum sağlamışlardır. Yerlilerin kullandıkları teknikler, yiyecek türleri ve avlanma biçimleri yerel koşullara uyum sağlamıştır.

Kıtanın Avrupalı yerleşimciler tarafından sömürgeleştirilmesi sonrasında sahil bölgelerindeki yerli nüfus hızla topraklarından edildiler ve geleneksel Aborijin yaşam biçimini terketmeye zorlandılar. Avrupalıların yerleşmekten kaçındıkları kurak bölgelerdeki yerli topluluklar ise yaşam biçimlerini daha fazla korudular.Fakat Avrupalı istilacılardan kaçarak iç bölgelere sığınan Aborjinler daha fazladır.çünkü yeni gelenler onları çöle sürdüler. Oysa yeni gelen Avrupalılar tanrılarının geri döndüğüne inanan Aborjinler için bir soykırım diyebileceğimiz bazı durumlara maruz kaldılar. Kıyı şeridini terk edip çöle gitmek zorunda kaldılar. Sonun başlangıcı başlamıştı artık! 
1770 yılında Kaptan James Cook, Avustralya'nın doğu sahillerini Büyük Britanya adına ele geçirdi ve burayı Yeni Güney Galler (New South Wales) olarak isimlendirdi. Avustralya'daki İngiliz sömürgeciliği 1788'de Sydney'de başladı ve kıtaya ilk gelen Batılı yerleşimciler çiçek, suçiçeği, grip, kızamık gibi rahatsızlıkları da beraberlerinde getirdiler. Bünyeleri bu hastalıkları hiç tanımayan Avustralya yerlileri bu hastalıklara yakalanarak büyük ölçüde kayıplar verdiler ve nüfusları önemli ölçüde düşüş gösterdi.

İngiliz yerleşimcilerin ikinci etkisi arazi ve su kaynaklarını kendilerine ayırmaları olmuştur. Beyaz yerleşimciler avcı-toplayıcı olan yerli halkın kendi topraklarına sahip olma gibi bir kavrama sahip olmayan ve sürülecekleri herhangi bir yerde de mutlu yaşayabilecek göçmenler olarak görmüşlerdi. Oysa geleneksel arazilerini, yiyecek ve su kaynaklarının kaybı yerliler üzerinde ölümcül etki yapmış ve hastalıklarla güçsüz düşmüşlerdi. Aynı zamanda beyaz adamlar Avustralya yerlilerinin arazileriyle derin ruhsal ve kültürel bağlara sahip oldukları gerçeğini görmemiş veya görmemezlikten gelmeyi tercih etmişlerdi. Geleneksel dini pratiklerinden uzaklaştırılan bu halklarda doğum oranları hızla düşmüş alkol gibi yerlilere yabancı içkilerin kullanımı artmıştı. 1788 yılı ile 1900 yılları arasında yerliler, maruz kaldıkları hastalıklar, topraklarının kaybı ve kendisini kıtanın efendisi ilan eden beyaz adamdan gördükleri şiddet sonucu nüfuslarının yaklaşık %90'ını kaybettiler. 
Avustralya yerlilerinin toprağa saygı ve Düşzamanı inancı üzerine kurulu şifahi gelenekleri ve manevi erdemleri bulunmaktaydı. Rüyalar, düşler hem yaradılışın antik zamanı hem de günümüz gerçeğini ifade etmektedir. Düşzamanı Avustralya Aborjin mitolojisini birleştiren ana temadır. Rüyazamanının dört yönü bulunmaktadır: Herşeyin başlangıcı; ataların hayatı ve etkisi; yaşam ve ölüm tarzı; yaşamdaki gücün kaynağı. Rüyazamanı hem zamanın hem de herşeyin mevcut olduğu mekanın ötesindeki bir durumdur.

Avustralya yerlileri düş görmeyi "herşeyin bir anda" olduğu zaman olarak adlandırırlar çünkü rüyada geçmiş, an ve gelecek aynı anda mevcuttur. Düşzamanı kişinin hayatı süresinde uyanık bilinç haliyle tecrübe ettiği lineer bir zaman olmadığı Batılıların kavrayışında olduğu gibi öznel bir durum da değildir. Düşzamanı kabile üyeleri kabile kuralları ve geleneklerine uygun yaşadıklarında yüzyüze gelecekleri bir durumdur ve ritüellerle ve kabile mitolojilerini dinleyerek kişinin rüya zamanına girişinin sağlandığı nesnel bir durumdur.

Ölümün insan yaşamında bir son olmadığına inanan Aborjinler için rüyalarda ölmüş akrabalarla iletişim kurmak ve hatta rüya gören kişinin rüyadaki akrabaları tarafından iyileştirilmesi bile mümkündür. Ölüm kişinin uykuda geçici olarak gittiği Düşzamanından doğum yoluyla çıktığı ve daha sonra tekrar Düşzamanına geri gittiği hayat döngüsünün bir parçasıdır. 
 


-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 30.11.13, 22:04 @su_hayat Nr.: 12 Antworten
 
Hayatının Rengi

Kisa bilgi kisacik bilinilmesi gerekilir diye dusunuyorum;

Beyaz ve siyah bir renk degildir bilimsel olarak kabul gormez,

Bu yanlisi cogu kisi yaptigindan dipnot olarak dusmek istedim.


Gokkusagi arasinda dolasmak tum renklerle oynasmak ama hep,

Canliligin ve yeniden dogusun rengi olan Yesil de kalmak isterdim...


-----
Benim de bir adım var,Ezan ile okundu Sela ile bitecek...
0
 
Beitrag gepostet am 30.11.13, 22:25 @su_hayat Nr.: 13 Antworten
 
Hayatının Rengi

Asyanın renjlerinden bir tanesi

BUDHA VE BUDİZM

Budha (Gautama Budha) M.Ö. 563-483 yılları arasında yaşamış bir Hint filozofudur. Onun kurduğu din ve felsefe sistemine Bu­dizm denir. Budha aydınlanmış anlamına gelir.

Asıl adı Sıddhartha Gautama olan Bud­ha Sakya kralı Suddhodana’nın oğludur. Doğum yeri Ganj vadisinin kuzey kesimin­de yer alan Lumbini’dir. Sakin bir çocuk­luk döneminden sonra insan yaşamının acılarından etkilenen genç prens düşün­celere dalarak yüce hakikati bulmak için geçmişiyle bütün ilişkisini kesti. Yurdun­dan ayrıldı ve yıllarca dünyadan el etek çekmiş durumda yaşayarak, güney Bihardaki kutsal incir ağacının altında aydınlan­maya ulaştı. Bundan sonra bambaşka bir insan oldu. Ulaştığı dinî ve felsefî gerçek­leri yaymak üzere vaazlar vererek ülkesi­ni dolaşmaya başladı, ileri yaşında “Nirvana”ya ulaştığı zaman, iyi temellendirilmiş bir rahipler tarikatı kurmuştu ama ya­zılı talimat bırakmamıştı.

Budha’nın ölümünden sonra müritlerinin onun söylediklerini yazmış oldukları sa­nılıyor. Böylece Budizm kuralları ortaya çıkmıştır.

Budistler dünyevî arzulardan sıyrılarak aydınlanmaya erişen kimselere “Budha” derler.

Budizm 4 yüksek gerçeği telkin eder. Bunlar:

1- Hayat acılarla doludur, zevk ve safa hayalden ibarettir.

2- Acılara ise türlü hevesler yaşama is­teği yolaçar.

3- Yaşama isteği ve daha başka heves­lerin öldürülmesi gerekir.

4- Yaşama hevesini yok eden insanlar “nirvana”ya (saadete ve ebedî huzura) kavuşur.

Budizm’e göre sekiz katlı yol insanları acıdan kurtarmanın tek çaresidir. Bu yol­lar şunlardır: Doğru inanış, doğru ideal, doğru söz, doğru iş, doğru yaşama, doğ­ru çalışma, doğru düşünme, doğru mura­kabedir. Ayrıca on çeşit de günah vardır: Bunlar: Adam öldürme, hırsızlık, iffetsiz­lik, yalan, iftira, kötü söz, dedikodu, kıs­kançlık, kötülük, imansızlıktır


Buda’nın hayatını takip eden asırlarda Budizm Asya’ya yayılarak kıtanın hakim dinlerinden biri haline gelmiştir. Bugün dünyadaki Budist sayısına dair tahminler büyük değişiklikler göstermektedir, çünkü birçok Asyalı birden fazla dini uygulamaktadır. Ayrıca komünist Çin gibi ülkelerde ne kadar insanın Budist olduğu bilinmemektedir. En yaygın kabul gören tahmine göre dünyada 350 milyon Budist yaşamaktadır. Bu sayı onu dünyanın dördüncü büyük dini yapar.


Sanki bir yerlerden tanıdık bir renk bu yanlızca 26 asır öncesinden kalma yıllanmış bir renk.


-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 30.11.13, 22:56 @devrialem Nr.: 14 Antworten
 
Hayatının Rengi
Uyarınız için teşekkürler Forumdaş.
Evet siyah renklerin hepsini emdiği ve biz hiçbirşey göremediğimiz,beyaz ise tüm renkleri yansıttığı için renkten sayılmıyor. Yanlış hatırlamıyorsam gride renkten sayılmıyordu.Hazır yeri gelmişken renk nedir bir bakalım mı?

RENGİN TANIMI
Renk ses gibi bir titreşim olayıdır. Rengi belirlemek için

1) Işık
2) Görünen yüzey
3) Gören göz üçlemesi gerekir.
Işık ve renk bir enerjidir. Renk gözle algılanan bir ışık olayıdır. Işığın eşya üzerine çarpması ile yansıyan ışınlarda göz yoluyla duyumsanıp algılanabilen bir “elektromanyetik” olayıdır. Rengi değişik olanlar farklı tanımlamışlardır.

a) Rengi Psikolojik Olarak Tarif Edenler : “Beynimizde uyanan bir duygudur. Maddi olmaktan ziyade subjektiftir. Örneğin mavi duyumu gibi…Renk düzenleri ile yaratılır. Renk bir duygudur.”
b) Rengi Fizyolojik Olarak Tarif Edenler : “Çeşitli ışık cisimlerinin göz retinası üzerinde sinirleri uyarma yolu ile meydana getirilen fizyolojik bir olaydır. Renk bizdedir, sinir sistemimizde mevcuttur.
c) Fiziksel Olarak Rengi İzah Edenler : “Renk tayfla, ölçülerle rakamlarla geniş olarak belirlenebilen, fiziksel bir olaydır. Her türlü titreşimli ışık dalgalarından ibarettir. Göz ışık titreşimlerini , sinirler vasıtasıyla beyne ileterek rengin idrak edilmesini sağlar”

BEYAZ IŞIK
İngiliz fizikçisi Ishak Newton 1670’ de güneş ışığını, elmas bir prizmadan geçirerek, renkleri ayırdı. Karanlık bir oda da, ince bir delikten ışık geçirip, ışığı tıpkı gökkuşağındaki “yedi” renge ayırdı ve renk bilgisinin temelini ortaya attı. Renklerin kırılma açılarına göre spektrumdaki dizilimleri ;

1. Kırmızı
2. Turuncu
3. Sarı
4. Yeşil
5. Mavi
6. Lacivert
7. Mor
Newton(kırmızı, sarı, mavi) renklere esas – ana renkler denir. Yani meydana getirilemeyen renklerdir. (yeşil, turuncu, mor) renkler ana renklerin ikişer ikişer karışımı ile oluşmuş ana karışım renklerdir demiştir.

BOYA RENKLER
Boyamak demek; gelen ışığın kuvveti ve açısı ne olursa olsun. Işığın bir kısmını “emen” bir kısmını “yansıtan” yüzeyin bu özelliklerini değiştirmesi demektir. Boya renkler daha az ışıklıdır, şeffaflıkları düşüktür.

Turkuvaz = ¼ sarı + ¾ mavi
Çimen yeşili = ¼ mavi + ¾ sarı
Erguvan = ¼ mavi + ¾ kırmızı
Eflatun = ¼ kırmızı + ¾ mavi
Ateş kırmızısı = ¼ sarı + ¾ kırmızı
Kavuniçi = ¼ kırmızı + ¾ sarı
Oranlarıyla bu renkler elde edilir.

ZIT RENKLER
Bir esas rengin zıt rengi o esas rengin dışında kalan iki esas rengin karışımı ile elde edilen 1. Derece yardımcı renktir. Yada renk çemberinde bir esas rengin tam karşısındaki yardımcı renk o esas rengin zıt rengidir.
Kırmızı – Yeşil , Mavi – Turuncu , Sarı – Mor

KOMŞU RENKLER
Bütünleyici renkler aynı zamanda birbirine zıt olan renklerdir. Bu renkler birbirinin zıddı olduklarından, yanyana geldiklerinde birbirlerini en iyi şekilde ortaya çıkarırlar. Bu sebeple, bir rengin bir yüzeydeki etkisinin daha belirgin olması isteniyorsa, o rengin yanına, zıt rengi, yani bütünleyicisi konabilir.

RENGİN TONLARI
Renklerin gerçek değeri tayftaki halidir. Her renk beyaza doğru açıldıkça parlaklaşır. Tersine olarak siyaha doğru yaklaştıkça koyulaşır. Her rengin beyaz ve siyaha doğru çeşitli kademeleri vardır. Bir renk tonunun açıklık ve koyuluk derecesine ton değeri, valör denir.  Açık bir yeşil ile koyu bir yeşil arasındaki fark, renk farkı değil ton farkıdır. Bir rengin siyaha yakın en yakın en koyu tonu ile beyaza yakın en açık tonu arasında pekçok kademe bulunur. İki rengin farklı tonları yanyana gelirse, iki rengin değeri artar, açık renk açık, koyu renk daha koyu görünür.
Bir renk, eğer onu çevreleyen renk koyu ise, daha açık görünür.
Bir renk, onu çevreleyen renk daha açıksa , daha koyu görünür.
En yüksek, en güçlü renk kontrasları tamamlayıcı renklerin renkleri yanyana getirmesi ile elde edilir.





-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 30.11.13, 23:02 @su_hayat Nr.: 15 Antworten
 
Hayatının Rengi
Birde renklerin bizi nasıl etkilediğine bakalım:
Sarı: En parlak renk. Dikkat çekmek için çığlık atar; bu yüzden uyarı ışıklarında sarı tercih edilir. Ayrıca dikkat çekiciliğinden dolayı dünyada taksiler sarıdır. Sonbaharın da baskın renkleri sarı ve sarı-turuncu, duygularımızı yakalayan, güçlü bir çekiciliğe sahiptir. Neşeyi anlatır. Sarı zeka ,incelik ve pratiklikle de ilgilidir. Toplumsal yaşamı ve birlikte çalışmayı yansıtan bir anlamı vardır. Geçiciliğin sembolüdür.Sarı ayrıca hüzün ve özlemin rengidir. Sonbaharın tüm hüzünlü güzelliğinde onun her rengini izlemek mümkündür.

Kırmızı: En uzun dalga boyuna sahip olan kırmızı renk, özellikle de koyu bir arka plan ile birlikte kullanıldığında öyle şiddetlidir ki, bir görüntüde yer alan küçücük kırmızı bir leke bile görüntünün her yerini etkiler. Bu renk canlılık ve dinamizmle ilgili bir renktir. Mutluluğu temsil eder. Kırmızı renk, fiziksel olarak; ataklığı, canlılığı ve duygusal bağlamda; bir işi sonuna kadar götüren azmi ve kararlılığı gösterir.

İştah açar. O yüzden dünyadaki gıda firmalarının çoğu logosunda kırmızıyı kullanır. Kırmızı tansiyonu yükseltir, kan akışını hızlandırır. Yanlış bir inanış vardır; boğaların kırmızıya saldırdığı sanılır. Oysa boğalar renk körüdür. Kırmızıya değil, kendilerine sallanan koyu renkli beze saldırır.

Pembe: Kırmızı ile beyazın birleşmesi ile elde edilen pembe renk, kırmızı gibi canlılık verir ama daha yumuşaktır. Mavi renk erkeklerin, pembe ise bayanların rengi olarak bilinir. Neşe ve mutluluk veren bir renk olan Pembe aynı zamanda hayallerin ve aşkın rengidir.

Mavi: Dünyanın hakim rengi olan mavi çekingen bir renk; dinlendiriciliği ve edilgenliği anlatır. Koyu tonlarda ya da yoğun olarak kullanıldığında moral bozan, kasvet veren, açık tonlarda ya da beyazla karışık kullanıldığında, yatıştırıcı ve güven veren bir etki yaratır.Vücudumuzda boğaz bölgesini yansıtan bir renktir. Mavi renk gökyüzünün ve geniş ufukların, denizin simgesidir. Sınırsızlığı ve uzak bakışlılığı simgeler. Huzuru temsil eder ve sakinleştirir. Araplar mavinin kan akışını yavaşlattığına inanır, nazar boncuğu o yüzden mavidir. Batıda intiharları azaltmak için köprü ayaklarını maviye boyarlar. Duvarları mavi olan okullarda çocukların daha az yaramazlık yaptığı saptanmıştır.

Yeşil: Sessizliği anlatır. Duygusal olarak bizi en çok etkileyen bir organımız olan kalp organının , bu rengin yaydığı enerji alanında olduğu düşünülür. Doğanın ve baharın rengidir. Güven veren renktir. O yüzden bankaların logolarında hakim renktir. Yeşil yaratıcılığı körükler. Bu yüzden büyük lokanta mutfaklarında yeşil tercih edilir. Hastanelerde de yeşil rahatlatıcı özelliği nedeniyle kullanılır. Yeşil alanda insanların daha az mide rahatsızlığı çektiği saptanmıştır.

Mor: En kısa dalga boyuna sahip olan mor, geleneksel olarak asaletle ilişkilendirilir. Yakınlık ve güzelliğe de işaret eder. Eskiden beri ihtişam ve lüksün son basamağı olarak düşünülür. Tarih , yüksek sınıfların, saray mensuplarının daima morla bezendiklerini kaydeder. Nevrotik duyguları açığa çıkardığından, insanların bilinçaltını korkuttuğu saptanmıştır. İntihar edenlerin beğendiği renktir.

Nötr renkler, beyaz, siyah ve kurşuni gibi tarafsız renklerdir. Bunlar belli başlı bir renk özelliğinden ziyade, çeşitli renklerin elde edilmesine yardımcı olurlar. Nötr renkler, dinlendiricidir; doyurucu manalı ve olgun bir etkileri vardır. Bunlardan siyah renk, derinlik ve karanlık beyaz ise aydınlık, temizlik ve yakınlık hissi yaratır.

Renklerin özelliklerine göre, meydana getirdiği ve aksettirdiği değişik havadan, insan ruhu çeşitli şekillerde etkilenir. Yerine göre bir huzur, ferahlık ve sakinlik verebileceği gibi tersine kötümserliğe de neden olabilir. Bununla beraber renklerin üzerimizde bıraktığı etkiler; özel durumumuza, ruh halimize ve tabiat şartlarının mevcut reaksiyonlarına bağlıdır.

-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 08.12.13, 20:25 @su_hayat Nr.: 16 Antworten
 
Hayatının Rengi
 Bizden epeyi uzak ve rengi farklı yerlerden bir tanesi olan Kongo Cumhuriyetine bakalım.

 Afrika’nın ortasında yer alan bir ülke.Yüzölçümü dünyanın toprak yüzeyi bakımından en büyük 11incisi yapan 2.345.410 km² ye eşittir.Kuzeyden saat yönünde ilerlendiğinde, Orta Afrika Cumhuriyeti, Güney Sudan, Uganda, Ruanda, Burundi, Tanzanya, Zambiya, Angola, Kongo Cumhuriyeti ve 40 km'lik bir sahil şeridi ile Atlas Okyanusu oluşturmaktadır Biliyorsunuz çoğu Afrika ülkesi gibi gelişmişlik düzeyi, baz alınan batının bayağı altında.
Ülke içerisindeki etnik grup çeşitliğine paralel olarak çok sayıda da dil kullanılmaktadır. Ülke genelinde 214 dolayında dil konuşulmaktadır Ülkenin eğitimde, edebiyatta kullanılan resmi dili Belçika'nın kolonisi olması etkisiyle Fransızca'dır. Ülke genelinde Fransızca'nın kullanımı dışında dört adette ulusal resmi dil mevcuttur.
Yeteri kadar okul olmamasına rağmen 6 ilâ 16 yaş arasında eğitim mecburiyeti var. Buna rağmen halkın ancak % 67’si okuma yazma bilmektedir.İlk üniversite 1953 yılında başkent Kinşasa'da kurulan ve katoliklerin hakimiyetinde olan Lovanium Katolik Üniversitesi olmuştur. 1955 yılında ilk devlet üniversitesi olarak Lubumbashi'de kurulan üniversitenin haricinde üçüncü üniversite ise bu sefer protestanların hakimiyetinde 1962 yılında Kisangani'de kurulmuştur.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti sınırları içerisinde Afrika kıtasının günümüzde de hala var olan en büyük yağmur ormanları bulunmaktadır. Ülke topraklarının neredeyse üçte ikisi tropikal yağmur ormanları ile dağlık orman arazilerinden oluşmaktadır.Yaban hayat açısından Demokratik Kongo Cumhuriyeti önemli bir zenginliğe sahiptir. Memeli hayvan sınıfından olan aslan, leopar, gergedan, fil, zebra, çakal, sırtlan ve antilop gibi hayvanlar çoğunlukla geniş çayırlara sahip savan bölgesinde yaşarken, ülkenin de çoğunluğunu kaplayan ormanlık alanlarda da yaşayan ve sayıları yüzlerle ifade edilen çok sayıda hayvan bulunmaktadır. Özellikle UNESCO tarafından da dünya mirası olarak konumlandırılan Garamba, Kahuzi-Biéga, Salonga, Virunga Ulusal Parkları ile Yaban Hayat Rezervi Okapi çoğunlukla Bonobo, Goril, Okapi, Afrika mandası gibi hayvanların barındırdığı için yaban hayat ile önemli bir konumdadır.
 
Ve bize göre en ilgincide yiyecek kültürü.Neden mi ilginç?
Çünkü,timsah,termit,kurtçuk ve bazı böcekleri  yiyorlar.




-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
Beitrag gepostet am 17.12.13, 23:56 @su_hayat Nr.: 17 Antworten
 
Hayatının Rengi
    RENGARENK VE RENKAHENG İÇİNDE YAKIN UZAK BİR DİYAR  

   Hindistan ya da resmi adıyla Hindistan Cumhuriyeti Hintçe Bhārat Gaṇarājya), Güney Asya'da bulunan bir ülkedir. Dünyanın en büyük yedinci coğrafi alanı ve en büyük ikinci nüfusuna sahip olan ülkedir ve dünyanın en büyük demokrasisidir Borsa sayılarına göre dünyanın en büyük on ikinci ekonomisine ve dünyanın en büyük dördüncü satın alma gücü paritesine sahiptir.
   Hindistan, yirmi sekiz tane eyalet ve yedi tane birlik bölgesinden oluşan bir federal cumhuriyettir. Her eyalet, Puduçeri ve Delhi kendi seçilen hükümetlerine sahiptir. Diğer beş birlik bölgesinin kendi atanmış memurları vardır ve böylece doğrudan Cumhurbaşkanının idaresi altındadır. 1956'da uygulanan "States Reorganisation Act"'ine göre eyaletler, dillere göre oluşmakta ve günümüzde de bu uygulama devam etmektedir. Eyaletler ve birlik bölgeleri 610 tane ilçeye   bölünür.
    Hindistan’in resmi dili Devnagri alfabesiyle yazilan Hintçedir. Ancak Ingilizce resmi dil olarak daha yaygin kullanilmaktadir. Ingilizce, bir çok tahsil sahibi Hintli için ana dil konumunda, birkaç dili birden konusabilen çok sayida Hintlinin de ikinci dilidir. Ülkede çesitli yerel diller vardir ve Eyalet sinirlari çogu bölgede bu dillere göre belirlenmistir. Devlet dairelerinde belgelerin 22 dilde yazılması zorunludur.
   Hindistan, kadim uygarlıkların, büyüleyici inançların, 22 resmi dilin ve 200′den fazla dil ve lehçenin, çağdaş teknoloji, ekonomi ve medyanın anıtlar ve kültürlerle karışımıdır. Konu kültür ve gelenek çeşitliliği olduğunda, Hindistan dini ve manevi anlamda başı çekmektedir. Bu kadar farklı kökenden insanın, dini inancın, dil ve etnik temelin birlikte yaşayabildiği tek ülke denilebilir. Hindistan’ın ana olarak Kuzey, Doğu ve Güney olmak üzere üç alt kültürü bulunmaktadır. Tarihi Hint kültürünün büyük çoğunluğu, karnatik müziği, klasik Hint dansı gibi klasik sanatlarıyla tanınan Güney’de korunmaktadır.Hindistan, sanat anlamında çok zengin bir kültüre sahiptir. Hindular, müzik, dans ve tiyatro alanlarında kendilerini oldukça geliştirmişlerdir. Ülkedeki inanç sistemlerinin çeşitliliği dansın ve müziğin oluşmasını sağlamıştır
   Din Hindistan’da bir hayat tarzıdır. Bütün Hint geleneklerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Birçok Hint için din, günlük işlerden eğitim ve politikaya kadar hayatın her safhasına nüfuz etmiştir. Laik Hindistan, Hindu, İslam, Hıristiyanlık, Jainizm, Sihizm ve diğer sayısız dini geleneğe ev sahipliği yapar. Hinduların yanında Müslümanlar önde gelen dini gruptur ve Hint toplumunun ayrılmaz bir parçasıdır. Hindistan Endonezya’dan sonra sayıca en kalabalık Müslüman nüfusa sahiptir. Hindistan’da tüm dinlerce kabul edilen ortak uygulamalar vardır ve her yıl çeşitli müzik ve dans festivalleri tüm topluluklarca kutlanır. Her birinin kendi hac yerleri, kahramanları, efsaneleri ve hatta mutfak alışkanlıkları vardır ki bu toplumun temel özelliği olan özgün farklılık içinde karışır gider.
İLGİNÇ RENKLERİ;
   Drohma:Bizdeki başlık parasının tam tersidir. Hindistan’da evlenecek olan kızın ailesi erkek tarafına yüksek miktarda para verir. Bunun için Hindistan’daki fakir aileler kız evladı olmasını istemez. Çocuklarının erkek olması için dua ederler. Terk edilen çocuklar bu yüzden genellikle kız çocuklarıdır.

   Sati:Bu gelenekte kocası öldüğünde dul kalan Hintli kadınlar kendilerini yakarlar yada başkalarına yaktırırlar. Böylelikle kocaları öldükten sonra tüm günahlarından arınıp, diğer dünyada da kocalarının yanında olacaklarına inanırlar.

   Ganj Nehri:Bu nehir Hindu’lar için çok kutsal sayılır. Ganj nehrine girenlerin tüm günahlarından arındığına inanılmaktadır. Ölen Hindu’lar Ganj Nehri’nin kıyısında törenlerle yakılır. Yakıldıktan sonra külleri nehir suyuna atıldığında kişinin özgürleşeceğine inanılıyor.

   Milli hayvanları,sesi oldukça çirkin olan fakat kuyruğunu açtığının da sizi masallar alemine götürecek kadar güzel ve büyüleyici olan, ilk zamanlarda etlerini yemek için beslenen, ancak zamanla avlanma yasağı getirilen tavus kuşları...

   Sokaklarda salına salına yürüyen, trafiği alt üst etme pahasına dahi olsa kimsenin yoldan çekemeyeceği kutsal hayvan olan inekler...
   Delhi'de kuşları ameliyat ve tedavi etme amaçlı açılan kuş hastanesi...
   Ağaçlarda gezen, siz yürürken dallardan kafanıza bir şeyler fırlatan evcilleştirmemiş maymunlar...


-----
En çok kim, neyi,neden,nasıl bilebilir?
0
 
 
Antworten
Der Inhalt darf max. 30000 Zeichen lang sein!
 
Hayatının Rengi