Hepimiz aynı savaşı vermek üzere geliyoruz dünyaya. Beşer olarak doğuyor ve insan olmak için savaşıyoruz! Emekledikten sonra iki ayağımızın üzerine diktiğimiz bedenimiz gibi kaldırmamız gerekiyor ruhumuzu da havaya. Şair, çiftçi, tüccar, çoban, memur ya da alim oluyoruz. Bizden en önce insan olmamız isteniyor ama. Onu olamadan hiçbir şey olmuş sayılmıyoruz çünkü. Her şey olup da bir tek insan olamayan mağlup sayılıyor bu savaşta.
Diğer mahlukattan ayrılıyor zalim olmak yerine insan olan. Ve Tanrı, insandan başkasıyla iftihar ettiğini söylemiyor. Melekler iftihar edilecek bir iş yapmıyor çünkü.. ve taşlar.. ve kuşlar.. ve ağaçlar. Ondan özgesi muhayyer bırakılmadığı için, tayin ve tespit edilmiş olandan başkasını yerine getirmiyor. Çok büyük ve mühim bir vazife yüklenmiş boynuna. Arzuları, hırsları, zaafları olmasına ve cebrolunmamasına rağmen, tüm bentleri(ni) yıkarak, Tanrı'nın kendisiyle öğündüğü ve diğer mahlukata secde ettirdiği İnsan olmak için savaşçı olarak doğuyoruz. Var oluşun nedenine dair verilecek en manalı cevap da bu oluyor o halde. Yani, insan olmak denen serencamı sürdürerek, var oluşumunu tamamlamak. Böylesi büyük bir vazife ile şereflendiğini bilmek diğer tüm ait oluş ve ihtiyaçları ikincil sıralara düşürdüğü gibi, bizi var oluşa dair tüm soru ve sorunlardan kurtarıyor. Bu yük bize aynı zamanda güç veriyor. Ölene değin sürecek ve kapsamlı bir meşgale olduğunun bilincinde olmayla kuşattığı hayatımızda hiçbir boşluk kalmıyor. Özünü bulmak, bedenini, arzularını ve zaaflarını ona tabi kılmak. Kendi kendimizle ve dış etkenlerle devamlı savaşıyoruz. Benliğimizde olan zaaflarımız, arzularımız ve ön yargılarımızla savaşıyoruz.. ve dış etkenlere karşı savaşıyoruz. Bizi kıskanan şeytanla birlikte pek çok şey bizi bu yoldan alı koymaya çalışıyor.. ve davetkar iştihalarımız. Bu savaşı vermek için özümüz itibariyle ne denli şerefli ve üstün olduğumuzun farkına varmamız gerekiyor. Gözlerimizi kör eden bedbinlikten, içsel boşluktan kurtulmamız ve tüm masiva perdelerini yırtarak uyanmamız. Sonra farkında oluşumuzun getirisi ile aşkın bir arzuya sahip olmamız. Ağyarın, bizi bu savaştan alıkoymak için karşımıza çıkan her süsün ve gözümüzde büyüttüğümüz engellerin birer yalan olduğunu bilmemiz gerekiyor. Hiç birinin gerçek ve göründüğü kadar kıymetli olmadığını.. zorun, zoru aşana değin süreceğini bilmemiz gerekiyor. Malup ettiğimizde kolay olduğunu anlayacağımızı bilmek bize güç veriyor. Anlamak için azimle mücadele edip kazanıyor.. yalana karşı kazandığınız her galibiyetin ardından hakikatle mükafatlandırılıyoruz.
En önce samimi olmak gerekiyor. Samimiyetin gereği olarak sebat. Sebat etmenin önündeki engel ise güvensizlik. Güven, ancak imanla mümkün. Ameller, imanın azığı. İman, salih amel ile beslenip alevleniyor. Mücerret ameline güvenen kaybediyor bu yolda.. çünkü onlar dahi, insan olmak amacına ulaştıran birer araç oluyor. Yoldaki işaretler, yolun ve yolcunun bilgisi işimizi kolaylaştıran unsunlar oluyor. Bu savaşın, samimilere kolaylaştırıldığını bilmek gibi mesela. Ve ölünceye değin sürecek kadar uzun; uyanık ve farkında olanlar için ise kısa. Hem çok zor, hem çok kolay. Nereden bakılırsa öyle görülüyor.. Ve pek çok şey aslında yüreğimizde olup bitiyor. Hepimiz aynı savaşı vermek üzere geliyoruz dünyaya. Beşer olarak doğuyor ve insan olmak için savaşıyoruz. Bunun dışında kalan her şeyin yalan ve boş olduğunun farkında olmalıyız. Tüm zevklerin geçici ve tüm iştihaların birer imtihan vesilesi olduğunun. Onun adına ortaya koyduğumuz eylemlerden başkasının zail olacağının her dem bilincinde olmaktır uyanık olmak. Bir üst göze sahip olarak eşyaya ve hadiselere o gözden bakarak, her şeyi yerli yerinde ve aslî kıymetinde görmek. Ne fazla, ne eksik. Üzüntüyle neşenin, kıymetli ile kıymetsizin yerini değiştiren bir bilinçten bahsediyorum. Yani hakikatten. Evvela acı veren, sonra hafifleten bir uyanıklık haliyle ayan edenden. Alabildiğine zor ve alabildiğine kolaylaştırılmış bir savaştır verilen. Her babayiğidin göze alamayacağı kadar çetin, göze alanlar için ardınca iplik söküğü gibi çözülüveren bir savaş. Zorluğu göze almaktır iptida olan. Samimiyetin sınanmasıdır bu. Acı olan gerçeklerdir. Yalan olansa önce güzel ve kolay. Her şeyin zıddı ile kaim olduğu, nihayetinde başladığın zıtlıklara ulaştığın ve yine ancak başa döndüğünde çözebildiğin bir bilmece. Hem çok güçlüsün hem çok zayıf. Hem her şeysin hem hiçbir şey. Yapan ne sensin ne de bir başkası. Ne galibiyettir neşelendiren, ne malubiyettir meyus kılan. Sebat edene malubiyetin olmadığı bir savaştır verilen. Ve galip gelmek için omuzlara alınmak gerekmeyen. Alkışa itibarın olmadığı bu izafi alemde, savaşın yegane galibi ancak insan olmayı başarandır. İnsanın şu dünyada verdiği en anlamlı ve en zorlu mücadele yine insan olmaya dair olandır. "Herkes insan olarak doğar ancak insan olarak ölmeyi başaranı pek azdır". İnsan olarak doğmak bizim seçimimiz değildir. İnsan olarak kalmak ve ölmekse öyle değildir. O halde ne olursak olalım, önünde sonunda insan olalım.
ilokumaya deger insAllah biraz vakit ayirmip okursunuz üsenmeden