İstiklal Marşı Neden Yazıldı?
Trablusgarp,
Balkan, Çanakkale, Yemen ve Milli Mücadele… Mehmetcik can pazarında;
cepheler ölüme koşan Mehmetçikler’le kıpkırmızı. Her Mehmetçik göğsünü
serhat, yüreğini kalkan yapmış. Tarihin kanlı seyrine can borcumuzu ve
kan borcumuzu fazlasıyla ödemişiz.
Bu
zamanlar manevi bir desteğe ihtiyaç duyduğumuz en önemli zamanlar.
Yeniden dirilmek şart olmuş artık. İnsanları heyecanlandıracak,
gönülleri coşturacak; gözlerde damla damla yaşlar sıralayacak bir
manevi atmosferin oluşturulması mecburidir. Körükle basılan havanın
demiri erittiği gibi, insanımızı “vatan, millet, bayrak, sancak
istiklal sevdası” gibi kutlu bir amaçta birleştirip, yüce bir ortam
içerisinde tek yürek, tek beden olmuşçasına dirilten milli bir inkılaba
ihtiyaç vardır.
Bunu da ancak duygu yüklü bir vatan şiiriyle yapabilirdik.
İşte İstiklal Marşı bu amaçla yazdırılmak istenmiş (1920 – Erkan-ı Harbiye Reisliği) ve bunun için de bir yarışma açılmıştır.
İstiklal Marşı’nın Tarihi Oluşum Süreci
Yarışma açılıyor...
Milli
Marş'a duyulan ihtiyaç 1920 yılında Erkan-ı Harbiye Reisliği
tarafından ortaya kondu. Erkan-ı Harbiye Dairesi, Maarif Vekaletine
müracaat ederek milli azim ve imanı besleyecek bir marşın yazılmasını
ordu adına teklif etti. Maarif Vekaleti 7 Kasım 1920'de basın yolu ile,
konu hakkında bir yarışma açıldığını bütün yurda duyurdu. Birinciliği
kazanacak şaire 500 TL ödül verilecekti. Bu, o zaman için büyük bir
miktardır.
Yarışmaya
katılacak şiirlerin 21 Aralık 1920 tarihine kadar Maarif Vekaletine
gelmesi gerekiyordu. Gelen şiirler 23 Aralık'tan itibaren Vekalette
kurulmuş bir komisyon tarafından incelenecekti.
Yarışmaya
katılım büyük oldu. Mecliste devrin pek büyük ünlü edibi ve şairi
vardı. Bunlardan bazıları da yarışmaya katıldılar. Hatta Şark Fatihi
olarak isim yapan Kazım Karabekir Paşa dahi yarışmaya katılmıştı.
Yarışmaya
724 şiir geldi. Ancak bunlardan hiçbiri komisyon tarafından
beğenilmedi. Bu arada Mehmet Akif'in milli bir destan olabilecek bir
şiir üzerinde çalıştığı etrafa yayılmıştı. Akif, meclisin oturum dışı
saatlerinde, loş köşelerde, Tacettin Dergahı'nın uykusuz geçen
saatlerinde avucunun içine aldığı küçük kağıt parçalarına İstiklal Marşı
isimli şiirinin ilk şekillerini karalıyordu. Ancak, şiirini yarışmaya
katmayacağı da ağızdan ağıza söyleniyordu. Bunun sebebi yarışmaya konan
mükafattı.
Ancak
Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere pek çok milletvekili Mehmet
Akif'in yarışmaya katılmasını, hatta Milli Marş'ı onun yazmasını
istiyordu. Çünkü Türk'ün irade ve imanını ancak onun anlatabileceği
inancı yaygındı.
Nihayet,
Maarif Vekili Hamdullah Suphi, 5 Şubat 1921 tarihinde Akif'e yazdığı
bir mektupta "asil endişenizin icap ettiği ne varsa hepsini yaparız"
diyerek ve para meselesini kaldırmayı vaat ederek Akif'in yarışmaya
katılmasını sağlamaya çalıştı. Akif, yakın dostlarının ve bilhassa
Balıkesir mebusu Hasan Basri Bey'in ısrarı ile şiirini yarışmaya
gönderdi.
Milli Marş belirleniyor...
TBMM'nin
26 Şubat 1921 tarihli toplantısında Milli Marş konusu ele alındı.
Şiirleri incelemek üzere bir komisyon kuruldu. Komisyon, 724 şiir
arasından 7 şiiri Meclis kürsüsünden okumaya karar verdi.
1
Mart 1921 tarihli, Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlık ettiği oturumda,
Hasan Basri Bey'in bir takriri üzerine şiirlerin okunmasına Akif'in
şiiri ile başlandı. Daha ilk mısra büyük bir alkış tufanı ile
karşılandı. Şiirin her mısraı yoğun alkış sağnağı ile karşılandı. Nafia
Vekili İsmail Fazıl Paşa'nın isteği kabul edilerek şiir dört defa ve
her defası da büyük heyecan ve alkışlar arasında okundu. Kalan 6 şiirin
okunmasından, meclis kararı ile vazgeçildi. Türk'ün irade ve imanını
dile getiren şiir bulunmuştu.
Milli Marş’ın bestelenmesi...
12 Mart 1921 tarihli oturumda bu şiirin Milli Marş olarak kabulü oylandı ve kabul edildi.
Şiirin
bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. 1924
yılında Ankara'da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay'ın bestesini
kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930 da
değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı orkestrası şefi Osman Zeki Üngör'ün
1922 de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe kondu. Marşın
armonilenmesini Edgar Manas, bando düzenlemesini İhsan Servet Künçer
yaptı.
İstiklal Marşı’nın Açıklamaları...
İstiklal
Marşı, bir milletin milli ve dini irade ve imanını ebediyyen ayakta
tutacak ve besleyecek kudrette bir dil abidesidir. Türk milletinin
maşeri vicdanına onun kadar yakışan bir başka şiirimiz yoktur.
İstiklal
Marşı yazıldığı sıralarda Anadolu'nun birçok şehri işgal altındaydı.
Tarih boyunca devletsiz yaşamamış milletimizin istiklal ve istikbali
tehlikedeydi. Ülkenin ufukları kap karanlıktı.
İşte Mehmet Akif'in İstiklal Marşı ile yükselen sesi, vatan semalarında böyle bir zamanda yankılandı.
İstiklal Marşı Birinci Kıt’a ve açıklaması
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
İlk
mısrada korkmak fiili, hiçbir zaman ürkmek, çekinmek, hatta canından
dolayı kaygı duymak manalarını taşımaz. Vatan ve istiklal için milletçe
duyulan asil endişeye bir cevap ve çıkış yolu teşkil eder.
İstiklal
Marşı, milletimizin, tarih boyunca bağlandığı ve yaşattığı değerleri,
baştan sona kadar derin bir şiir örgüsü içinde işler.
Bu
değerlerden ilki İstiklaldir. İstiklal'in sembolü ise Al sancaktır. Al
sancak, bacası tüten son ocak kalıncaya kadar dalgalanacaktır.
Ey
Milletim ye’se düşme; Allah’tan ümidini kesme; Endişelenme. Batı
ufkunun gurup haline bakarak hüzünlenme. Akşam ufkunun şafak kızıllığı
sönebilir; bir alev, bir ateş gibi parlayan alsancağım milletimin son
ferdi kalana kadar emin ve korkusuzca dalgalanacaktır; asla
sönmeyecektir.
Mehmet
Akif, 3. ve 4. mısralarda, Türk Milletinin istiklâline sarsılmaz
imanını korkunç gök gürültüleri gibi haykırıyor. Bayrağın semalarda
dalgalanışını Türk milletinin varlığı, kaderi ve talihiyle aynı
görüyor. Bir imanı, bir hükmü haykırıyor: Milletimiz var oldukça,
Bayrağımız göklerde nazlı nazlı dalgalanmaya devam edecektir.
İstiklal Marşı İkinci Kıt’a ve açıklaması
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül…Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.
M.Âkif,
İstiklâl Marşı’nın tamamında inanmış adam, vefalı insan görüntüsünden
asla taviz vermemiştir. Bu inanmışlık ve samimiyet içerisinde bir
canlıya seslenir gibi Bayrağa seslenir.
Ey
benim güzel Bayrağım, ey benim hilal kaşlım! Öyle dargın gibi
kaşlarını çatma. Senin kaşlarını çatman, bu Milleti derinden yaralar,
üzer. Hem niçin bize kızmış gibi bakıyorsun?
Senin Millete güleryüz göstermen hayat verir, canlılık, dirilik verir. Bu Millet buna layıktır.
Benim
kahraman milletim hürriyet uğruna oluk oluk kan döktü. Gerekirse
bundan sonra da döker. Hem benim Milletim Bayrağına renk olarak sadece
al kanının rengini uygun görmüştür. Milletimin uğruna baş koyduğu, can
verdiği, İstiklâl simgesi olan Bayrak Milletime gülmezse, Millet de
kanını helal etmeyecektir. Bu fedakarlığa karşılık senden sadece
güleryüz bekliyoruz.
İstiklâl ve bağımsızlık, Allah’tan başka mabut tanımayan Milletimin Hakkıdır. Bundan asla şüphe edilemez.
Şubat
1921. Taceddin Dergahı’nda merdivenden çıkınca hemen sol taraftaki
küçük odada, rafta idare (küçük gaz lambası
yanmakta; yer yatağında
yatmakta olan Mehmet Akif uyanmış, kağıt arıyor. Yok. Eline geçirdiği
kurşun kalemle yer yatağının sağındaki duvara dönmüş; pınar gibi ilham
fışkıran imanlı bağrından çıkan, Türk’ün tarihini ve ebedi geleceğini
bir mısrada anlatan kıt’ayı yazıyor. Sabah namazı ezanına kalkan oda
komşusu Hafız Bekir Efendi (Konya meb’usu) M. Akif’i elindeki çakısı
ile duvardaki (kağıda aldığı
kıt’ayı kazırken görüyor.
İstiklal Marşı Üçüncü Kıt’a ve açıklaması
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
İstiklal Marşı'nda üzerinde önemle durulan bir başka sosyal değer de hürriyettir.
Bu
Millet tarihin her döneminde hür yaşamış, bundan sonra da hür
yaşayacaktır. Bu Milleti esarete teşebbüs, çılgınlığın ta kendisidir.
Böyle bir şeye tevessül edenin ahvaline şaşarım! Çünkü o bu
hareketinden dolayı başına gelecekleri düşünemeyecek kadar çıldırmış
biri yahut birileri olmalıdır.
Kükremiş
azgın suların hiç bir sed tanımadan önündeki engelleri çiğneyip aştığı
gibi, ben de değil mahkum olmak; gerekirse dağları yırtar enginlere
sığmam taşarım.
Bir başka açıdan…
Ben
ezelden beridir hür yaşadım diyerek bir mısranın yarısına, san’at
kudreti ile ikibin beşyüz senelik Türk tarihini sığdırıyor. “Hür
yaşarım” diyerek Türk’ün hür yaşamak karakterini, azmini ve sonsuza
kadar ebediyyen hür yaşayacağını; geleceğini haykırıyor. Böyle bir
milleti esir etmeyi hayal edenlere şaşılır.
3.
Mısrada Türk’ün kuvveti, kudreti ve haşmeti vardır. Hürriyetine mani
olan, sed çeken her şeyi ezecek bir sel gibidir. Zaten Orta Asya’dan
Altay Dağları’ndan Tuna Boyları’na akan bir sel gibidir.
4.
Mısrada, tarihte dağ yırtmış olmanın kudretini, gururunu yani:
Ergenekon Türklerini, Ergenekon Destanını hatırlatır. Ezcümle, tarihin
ilk devirlerinden beri hür yaşayan Türk, ebediyen de hür yaşayacaktır.
Buna mani olmak isteyenleri dağları yırtan kuvveti ile sel gibi ezer,
aşar.
Bütün
şiirin en heyecanlı bölümü olarak gösterebileceğimiz bu kıt'ada sadece
şiirin tonalitesi yükselmez, aynı zamanda güzel bir çağrışımla Oğuz
Kağan Destanı ile Ergenekon Destanı birlikte hatırlanır. Şiir tam bir
tarihi derinlik kazanır.
İstiklal Marşı Dördüncü Kıt’a ve açıklaması
Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
Akif,
bu kıt'ada sömürgeci batıya karşı çıkar. Batının maddi medeniyetinin
saldırısını iman dolu göğsü ile durdurabileceğini söyler: